Bu Blogda Ara

11 Ocak 2011 Salı

Teknik Bilgi 3:Süpap Bindirmesi sırasında meydana gelecek kütle taşınımının analizi

Süpap bindirmesi,motorlardan egzoz prosesi esnasında mümkün olduğunca çok ark gazını dışarı atmak amacı ile volümetrik verim ifadesini arttıp indike verim ifadesini yukarı çekerek motordan mümkün olabilecek,termik verime en yakın verimi elde etmek amacı ile emme süpapı ile egzoz süpaplarının aynı anda açılması,bu esnasa emme manifoldunda buharlaşan yakıt hava karışımının sahip olduğu basınç ve ataletten ötürü,silindir içerisine girerlerken daha az atalet ve basınca sahip egzoz gazlarınını egzoz süpapına süpürülmesi olayının oluşturulması işlemidir.Bu işlemin incelenmesinde ilgili matematiksel modellemeler oluşturulmuş,bu modellemelere giderken belli başlı ihmaller yapılmıştır.Bu ihmaller şöyle sıralanabilir


1.Konveksiyon Isı transfer Katsayıları yok kabul edilmiştir.
2.Motor blok malzemesi ile süpap boruları malzemeleri aynıdır.
3.Sürtünmeler ihmal edilmiştir
4.Akış Laminerdir.
5.Em.S. ve Eg.S AÖN da aynı anda açılmıştır.
6.İş boyunca piston kuvveti sabittir.

Grafik sonuçları yapılan kabullerden ötürü büyük oranda lineer çıkmıştır.Gerçek proses sürtünme ve türbülans akıştan ve konveksiyon ısı transfer katsayısının sürekli meydana gelen değişiminden ötürü daha farklıdır.Aynı zamanda EmS ve EgS açılmaktadır.Bu durum da debinin dengeli artmasına sebep olduğunu düşünülebilir.Aynı zamanda F kuvvetinin sürekliliği durumu daha da pekiştirmektedir.Aynı zamanda zamanla momentumun artması ile süpürülme de artacağından zamanla kütlesel debide artış yaşanmıştır.Bir noktadan sonra (0.9*10^-3 s) de meydana gelen hafif bel yapma,egzoz gazlarının cidarı tamamen terk etmelerinden ileri gelir.Bu aralıkta artık yeni giren gazlar sistemi terk etmeye başlamışlardır.Bunun başlangıcı ile birlikte kütlesel debi yavaşça eşitlenmeye gidecektir.Burada şunu kanıtlarız ki en ideal halde dahi silindir içerisinde belli bir miktar gaz kalmaktadır.

İşlemler sonucu oluşan gazların verdikleri grafikler aşağıdaki verilerle gösterilebilir.
Kullanılan değerler:
roy=0.00079;     %kg/m^3
roeg=1.5;            %kg/m^3
cp=1.5;                 %kJ/kgK
t(1)=293;             %K
t(2)=333;             %K
t(3)=353;             %K
t(4)=333;             %K
s(4)=5;                 %kJ/kgK
s(3)=4.7;              %kJ/kgK
s(2)=4.5;              %kJ/kgK
s(1)=3.5;              %kJ/kgK
F=4138;                %N
r(1)=20;               %kg/m^4s
r(2)=15;               %kg/m^4s
R(1)=8.314/28;  %kJ/kgK             
R(2)=R(1);           %kJ/kgK
V=(1.4/4)/1000;               %m^3
A=V/0.080;         %m^2
Mideal=0.00000178066;               %kg
K(1)=0.0000012;                              %kg/m
K(2)=0.000000012;          %kg/m

Sonuçlar aşağıdaki gibidir












İlgili sonuçlar bilimsel niteliği olayın yalnızca proses yolu anlamında geçerlidir.İlgili değerlerden entropi değeri,sıcaklıklar,egzoz gazının yoğunluğu,Emme süpapı ile egzoz süpapının direnç katsayıları keyfi değerlerdir.Gerçekle bağdaştırılmamalıdırlar.

Teknik Bilgi 2:Desalinasyon Yöntemleri



Hayatımız için vazgeçilmez kaynakların biri de sudur.İnsan yaşamı,tarım ihtiyacı ve endüstriyel ihtiyaçlar söz konusu olduğunda da tatlı su ihtiyacı her daim karşımıza çıkan bir sorun olarak hayatımızda vardır,var olacaktır.Bu sebeple insanlığın başlangıcından beridir su kaynaklarına erişim hayati olarak addedilmiş ve buna göre yerleşim bölgeleri seçilmiştir.
Kullanılabilir su,doğal olarak yağmur ile oluşabilmektedir.Güneş enerjisi ile buharlaşan deniz suyu,yükselerek atmosferin üst katmanlarına ulaşır.Burada düşük basınç ve soğuma sonucunda yoğuşan su buharı,damlacıklar halinde yeryüzüne geri döner.Burada toprağa ulaşarak toprak tarafından emilir,bu birikmeler sonucu nehirleri oluşturur,kuyu rezervleri geliştirir veya çeşitli alçaklıkları kaplayarak göl gibi su kaynaklarının oluşması ile canlılık için gereken su ihtiyacı karşılanmış olur.
Günümüz dünyasında meydana gelen su ihtiyacındaki artış,buna karşılık su kaynaklarının belli bir çevrimden doğan bir sınır ile sabit olması,yaşam için gereken suyun zaman içerisinde yetersiz bir konuma gelmesine sebep olur.Bunun sonucunda insanlık uygarlığı ve ekosistem için hayati sınırlara yaklaşılmış olur.Bu durum elbette ki insanlık uygarlığı için geleceğin problemi olarak görülebilir.Bu sebepler sonucunda teknik gelişmelerin bu yöne kayması şaşılası bir durum olmaktan çıkmaktadır.
Su desalinasyon yöntemleri esas olarak düşündüğümüzde suyun temini konusunda kaya yormamız gerekir.Dünyamız analiz edildiğinde fark edilir ki dünyadaki su rezervinin %97 si tuzlu,%1 i ise kullanılabilir su potansiyelindedir.Bu sebeple burada çalışılacak konu deniz suyunun tatlı,kullanılabilir su potansiyeline getirmek esasına dayandırılacaktır.
Desalinasyon,kullanılacak olan suyu oluşturmak için uygulanacak proseste,iş suyu içerisindeki mineral tuzları,organik içerikler,bakteri ve virüsler ile katı parçacıkların uzaklaştırıp temiz su eldesine dayanır.Bu teknik için major fonksiyon suyun tuzluluğudur.Suyun tuzluluğu TDS ile birimlendirilmiş olup açılımı total disolved solid(toplam çözülmüş katı) olarak isimlendirilmiştir.Sıklıkla kabul edilen değer içme suyunda 1000mg/L TDS’dir.Sıklıkla karşılaşılan değerler söz konusu olduğunda şu sonuçlar elde edilmektedir.
·         Arıtılmış suda 1500mg/L TDS den daha az.
·         Hafif derece tuzlu suda 1000-3000 mg/L TDS.
·         Orta derece tuzlu suda 3000-10000 mg/L TDS.
·         Yüksek derece tuzlu suda 10000 mg/L TDS den fazla.




Deniz suyunun tuzluluk oranı ortalama olarak 35000 mg/L TDS olarak literatürde mevcuttur.US EPA(US Enviromental Protection Agency) ve Dünya Sağlık Örgütü(WHO) yayınladığı TSD kılavuzuna göre içilebilir suyun tuzluluğu 500-1000 mg/L TSD olarak belirlenmiştir.

Bir diğer parametre ise Alüvyon yağunluğu indeksi(SDI) değeridir.SDI değeri,0.45 mm lik bir filtreden 15 dakikada geçen partikül miktarı olarak tanımlanmıştır.Bu ifade suyun reverse-osmosis(ters ozmos)(RE),elektrodiyaliz(ED) veya elektrodiyaliz reversal(EDR) yöntemlerine uygun olup olmadığını betimler. 

Teknik Bilgi 1:Hidrojen Enerjisi:Elektrolyzerlar

Hidrojen enerjisi, yenilenebilirlik açından potansiyel ve bu potansiyelin geniş bir skalada etki gösterir olması,kullanılabilirlik açısından üstün bir konumda olduğunu bize göstermektedir.Öte yandan yeni bir teknoloji oluşu sistemin optimizasyonel bir iş gereksinimine ihtiyacı olduğunu bize sunmaktadır.
           
Hidrojen enerjisi için kullanılan enerjinin temini şu an için sahip olduğu belli başlı üstünlükler sebebi ile elektroliz usulü ile yapılmaktadır.Sahip olduğu üstünlükler şunlardır:


·         Öteki yöntemlere kıyasla daha gelişmiş ve ticari olarak uygulanabilirlik
·         4.3 kWh/NH2 lük elektriksel tüketimde  %70 verimlilik
·         Çok küçük veya büyük kapasitelerde üretim yapılabilirlik
·         Yüksek saflıkta hidrojen elektrotta üretim halindeki iken elde edilebilir.
·         Elektrolyzerlar ufak yer kaplar,az miktarda mekanik bir aksam içerir.Bakım masrafları düşüktür
·         Üretim masrafları elektriği kullandıklarından fazladır,fakat geri dönüş açısından incelendiğinde kısa periyotta kendisini amorti edebilir
·         Uygun bir şekilde elektrik karşılandığı halde CO2 emisyonuna sebep olmazlar.

Uygulamanın tercih edilmesindeki en önemli faktör kolay oluşudur.Teknolojinin basitliği ve verimsel olan yüzdesi onu avantajl bir konuma getirmiştir.Bir diğer önemli noktaları da kararlı oluşu,güvenliliği olarak sıralayabiliriz.

Uygu genel olarak 3 ana başlıkta katagorize edilmektedir.Bunlar elektrik rezistansı,reaksiyon rezistansı ve transport rezistansıdır.Burada her bir prosesin kinematik ve termodinamik analizleri için bilimsel yöntem ile uygun noktalar bulunmakta ve alkalin suyu elektrolizi için mümkün olacak en yüksek verimliliğe ulaşılmaya çalışılmaktadır.

Elektrik üretim yöntemleri açısından irdelendiğinde,hidroelektrik enerjisi,Fotovoltaik hücreleme,rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile entegre çalıştırılması ile  ile CO2 emisyonunun önüne geçilmesi mümkün olmakta,hem de kale alınır enerji üretimi sağlanabilmektedir.Hidrojen enerjisi ile güç üreten şirketlerden Norks Hydro ticari alkali elektrolyzer vasıtası ile yılda 380 000 kg H2 /sene lik kullanım ile 2.3 MW lık bir güç kaynağını çalıştırmayı başarmıştır.Sistem enerji tüketimi ise 53.4 kWh/kgH2 olmakla birlikte diğer yardımcı elemanlar ile %73 lük bir verimlilik bir verim göstermektedir.[1]Buna rağmen gelecekte hidrojen teknolojisinin günümüz teknolojine oranla 10-100 kat daha büyük olacağı öngörülmektedir.Günümüz teknolojisinin önündeki en büyük güçlüğün hidrojenin depolanabilmesi olarak görülebilir.

Research Hydrogen Energy Society(RHES) yayınladığı roporda dünya genelinde kurulmuş belli başlı elektrolyzer sayısı verilmektedir.İleriki sayfalarda daha ayrıntılı bilgi verilecektir.

·         Almanya’da KFA-Forschungszentrum Jülich 10 kW lık kapasitede Stuttgart şehrinde HYSOLAR teknolojisi adı altında.
·         Galli ve Stefanoni kabul edilebilir bir tesis olarak Roma İtalya’da a fotovoltaik hücreden meydana gelen yüksek basınçlı (20 bar) 2.5 kW alkaline electrolyzer  Metkon-Alyzer (şimdi Casale Chemicals SA, Switzerland) tarafından imal edilmiştir.
·         Solar enerji ile beslenen,6 KW lık  orta basınçta(8 bar) bipolar elektrolyzer içeren Teledyne Brown Mühendislik(ABD) kurulmuş tesis.

27 Aralık 2010 Pazartesi

İnsan Doğası Üzerine Bir İrdeleme

          İnsanlık tarihine bir göz attığımızda gözümüze çarpan ilk şey,kendi doğasının verdiği enerji ile hiç bir zaman yetinmediği saptaması olsa gerek.Alet kullanmayı öğrenen insan,bu sayede kıramadığı, kesemediği, koparamadığı,yani mukavemeti gereği baş edemediği bir çok şeyi,bu sayede aşabileceğini keşfetmesi ile alet kullanmak yeteneğini her döneminde geliştirmeyi amaçlamıştır ve sırf bu nedenle de kölelik düzenini kurarak insanların ihtiyaçları için insan gücünü,yeteneğini bir alet gibi kullanmayı ve bunu toplumsal düzen ile stabil tutmayı başarabilmiştir.
          Tarihe baktığımızda kölelik her ne kadar insanlık dışı da olsa,bu yöntem sayesinde insanın tek başına yapamayacağı nice işlerin yapılabilmesi sağlanmıştır.Tarihe baktığımızda görürüz ki örnekler sayılamayacak kadar çoktur.
          Tarihin akması ile bilimin gelişmesi ve bu sayede teknik konularda gelişme ile gerçekleşen alet becerileri,mekaniğin ilk keşfi ile insanlık,ilk defa doğanın yönetilmesi ile insanların yönetilerek elde edilen güçten çok daha fazlasını elde edebileceğini ve bunu herşeyi ile akla ve mantığa dayalı olmasından ötürü doğru hesaplanması dahilinde sorunsuz bir biçimde istenilen işi yerine getirebileceğinin anlaşılması ile,doğa insanlığın kendi doğal kapasitesini arttırmadaki önemi kavranmıştır.Mekanik bu sebeple insanlık için bir sıçrayış niteliğindedir.Sırf bu sayede Avrupa'da kölelik yavaş yavaş silinmeye başlamış,yerini selflik düzeni almaya başlamıştır.
         Doğanın bu rolünün anlaşılması ve insanlığın bu yönde yaptığı her çalışmanın insanlık medeniyetine katkısının uzun vadede paha biçilemez olduğunun anlaşılması,bu konuya verilen önemi git gide arttırmıştır.Orta çağda doğu medeniyetleri,yeni çağ döneminde rönesans ve reformlar ile mental anlamda güçlenen ve aydınlanan batı medeniyeti,bu önem ile üreten,geliştiren kesim olarak gözümüze çarpar.Onların geliştirdiği teknikler sayesinde bu günkü birçok teknolojinin temeli niteliğinde bir vasfı üstlenmiş olduklarını görüyoruz.
       Bilimin her alanda gelişmesi,özellikle fizik,kimya ve biyolojinin matematiğin ışığında her gün daha da anlaşılması kolay,sade ve evren yasaları ile daha da uyumlu yasaların türetilmesi,teknikte bir sıçramalara sebep olmuştur.Aynı şekilde bu sıçramalar ile belki yüzlerce insanın yapabileceği bir işi uygun hesaplamalar ile tek bir makinanın yapabileceğinin anlaşılması ile işçilik gün geçtikçe daha da ucuzlamış,bunu öğrenen her insan kendi çapında güçlenmiş ve ortaya çıkan ortam nitecesinde selfliği de kabul etmez hale gelmiştir.Artık tam anlamı ile doğanın insanın sadık kölesi olduğu sonucu kaçınılmaz olarak karşımızdadır.
        Fizikte Newton'un kanunları çekmesi,eğri hesaplamalarındaki muntazam gelişmeler teknik konuların non-lineerliği ile baş edebilme yetinisini insanlara kazandırmıştır.Bunun neticesinde termodinamik,kinematiğin geliştirilmiş hali olan kinetik,malzeme ilminin daha nicel sonuçlarda ifadelendirilmesi,mukavemet hesaplarının Bernouli ve Euler gibi matematikçilerin geliştirdiği diferansiyel modeller ile daha da sadeleşip,kolaylaştığı ve bu sayede ortaya çıkan kabul edilebilir sonuçlar insanlık medeniyetinin alet kullanabilme becerisini 100lerce kere katlamış ve bu sayede en olmaz denen şeylerin bile mümküniyeti sağlanmıştır.Zamanla Elektriğin de anlaşılması ve büyük güç kaynaklarının oluşturulması ile doğanın insanlık adına çok büyük bir oranla itaatinin sağlanması mümkün olmuştur.
         Bilimsel ve Teknik gelişmeler insanı yönetebilirlik modunu doğrudan etkilemiştir.Artık insan ortaçağdaki güçsüz insan değildir.Bu sebeple kraliyet gibi bir yönetimin devam etmesi mümkün değildir.Bunun sonucunda ortaya demokrasinin çıkması,teknik ve bilimsel gelişimin iyi irdelenmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan sanayi devriminin sonuçlarını kavramış biri için şaşılacak bir durum değildir.
       Elektroniğin günümüz dünyasında geçirdiği muazzam atılımlar ile geliştirilen kontrol metodları,nano boyutlara kadar indiği şu günümüzde,artık çok zor matematiksel problemlerimizi bile doğayı kendi içinde şartlandırırak yine doğanın çözmesini sağlayabiliyor ve buna bilgisayar diyoruz.Bilgisayarın gelişmesi,ardından internetin icadı ile artık bütün insanlık, birbirine kenetlenmiş halde, doğayı her be gün daha da iyi yönetir halde ileri doğru yürümektedir.
          İnsanın kendi kendisini köle etmesinin ardından doğayı kendisine köle yapması kendi doğasının mental yetisine olan yetersizliğinden ileri gelir sonucunu rahatlıkla görebiliriz.Biz mühendisler herşeyden önce köle tacirleriyiz bu sebeple.Kölelerimiz olan doğayı kendi işine uygun bir forma getirerek insanlığa sunuyoruz.Her ne kadar şahsi görüşümden ötürü satış mühendislerini iyi mühendis olarak addetmesem de aslında tacirliğin tanımı olarak hem yapıcı hem satıcı konumda mühendisin olduğunu söylemek zorundayım.Herkes mühendislik konusunda yetenekli olmayabilir.Yeteneğini daha az geliştirmiş olanların,yeteneklerini üst düzeye çıkarmış olanlara daha çok zaman kazandırmak için öteki görevi üstlenmesi bu açıdan da yanlış değildir.Bu sonuçtan da anlıyoruz ki herkes uygun konumda bir mühendislik için yer bulabilir.Önemlidir.Olacaktır.

7 Aralık 2010 Salı

İyi mühendis nedir?

          İyi mühendis olarak verdiğimiz tanım,esasında tanımladığımız ideal mühendise yakınlıktan ileri gelir.Bu mühendis perspektifinde böyledir.Peki diğer meslek grupları için iyi mühendisi nasıl tanımlamamız gerekir?Bu soruya vereceğimiz onlar cevap bulunabilir.Her bir meslek gurubu için bu durum geçerli olacağından,objektif bir ifade bulunmak oldukça güçtür.Peki böyle bir durum söz konusu iken iyi mühendisi,kötü mühendisten nasıl ayıracağız?Ölçütümüz ne olmalı ki en sağlıklı yorumları yapabilelim.Bu konu sanırım tartışılacak bir konu olarak hep kalması gerekiyorsa da,bu günlük tartışmayı hadi yapmaya başlayalım.
          Mühendisin ne olduğunu anlamak için ilk önce bir mühendisin işletme içerisindeki görevini düşünmemiz gerekir.Bir mühendisin işletme için görevinin ne olduğunu düşündüğümüz zamansa,satılacak ürünün tasarımı,imali ve bu işlem sırasında geçirilecek olan proseslerin kontrolü,mevcut ürünün geliştirilip iyileştirilmesi gelebilmelidir.Öyleyse bir mühendisin görevi satış değildir.Hiç bir zaman da olmamıştır.Öyleyse neden bir çok mühendis potansiyel tasarım enerjilerini kullanmaktan ziyade,pazarlama departmanında bir ömür çürütmektedir?Bu da düşünülmesi gereken bir başka problemdir.Bu durumda bilinmelidir ki pazarlama mühendisi zıt yönde iyi mühendis tanımı içerisinde bir kıstas belirtir.
         İmal edilecek ürünün oluşumunda her tasarım mühendisi iyi bilir ki önce hayalindeki şekli önce bir krokiye döker.Sonra doğa yasalarında belli bir hata yönetimi yapar ve en uygun kırpma noktalarını bulur,sonra da kroki haldeki tasarıma uygulayıp tekrar hesap yapar ve böylece hata oranını daha da aşağılara çekerek,imkanlar dahilinde mümkün olabilecek en mükemmel tasarıma ulaşmaya çalışırlar.Bu bir tasarım mühendisinin uygulayabileceği en genel yöntemlerden biridir.Öyleyse burada bir hata yönetiminden bahsediyorsak eğer ve tasarım söz konusuyken bunu mühendisin ödevi addediyorsak,bilmeliyiz ki hata yönetimi mühendislik açısından bir kıstastır diyebiliriz.Ve bunu bir kıstas olarak belirlediğimizden,bir mühendis için olmazsa olmaz etmen matematik yeteneğinin genişliğidir.Ne kadar geniş bir matematik yetisi,o mühendis için daha etkin bir hata analizi sağlayacağından hata yönetiminin yetkin olmasına olanak sağlar.Bu durum kesinlikle iyi bir mühendisin temel karakteri şeklinde tekerrür etmektedir.
         Doğa olaylarını irdelerken karşımıza çıkan kaçınılmaz bir method vardır.O da hayal gücüdür.Hayal gücü,belli bir olayın parametreleri ve birbiri ile ilişkileri arasında en mükemmel halde bize o olayı simüle eden bir bilgisayarmış gibi davranarak en mükemmel şekilde hata yönetimi yapmamıza yardımcı olur.Herşeyden önce hayal gücü,tasarım esnasında çizilen krokinin hata oranını düşüren en önemli faktörlerden biridir.Aynı zamanda ortada bulunmayan bir nesneyi sanki ortada varmış gibi bize yaşatan bir süper simülasyon aygıtıdır.Bütün bunlar söz konusu olduğunda,kıstas olarak belirlenebilecek etmenleri pozitif yönde etkilediğinden,hayal gücünün genişliği,İyi bir mühendisi seçerken karşı konulamaz bir kıstas olarak karşımıza çıkar.
       Elbetteki bu kıstasların tanımı ve ifadelimi eksiktir.Kıstas olarak daha sayısız olgu da sıralanabilir.Fakat en belirgin anlamda iyi bir mühendisi tanımlayabilecek etmekler aşağı yukarı böyle sıralanabilmektedir.Düz mantıkla işe baktığımızda İyi mühendis problem çözümünü ne kadar hızlı ve etkili yaptığı iler ölçülebilir.Fakar bu mantığı irdelediğimizde görürüz ki bütün bu fiili tanımlayan etmenler,yukarıda tanımladıklarımıza bağlı olarak gelişen bir olgu olarak karşımıza çıkar ve bize bu durumu istesek de istemesek de,sahip olduğu doğruluk oranı ile kabul ettirmeye mecburdur.Elbette ki biz yetkinlik ve zihinsel üstünlük konusunda üst mertebelerdeki bir analistist isek.Her daim en doğru analizler dileği ile...

5 Aralık 2010 Pazar

Uzmanlık Ama Nereye Kadar?

          Günümüz İş koşullarında gerçekleşen teknolojik gelişim patlaması;üretim,özellikle tasarım dalları içerisinde,insanları uzmanlaşmaya mecbur bırakmaktadır.Bu durum elbette ki biz mühendisleri geliştirmekte,ilgisi olduğu uzmanlıkta yetkin insanlar haline sokmaktadır.Fakat bu olumlu tarafının yanında,genel geçer seviyede bir gelişim ile geçiştirdiğimiz öteki branşlar,profesyonelliğimiz dışındaki konulara karşı gelişmeye başlayan uzaklaşma ve bunun getirdiği,''Her insanın kendine has bir fonksiyonu'' olduğu düşüncesi ile entellektüel kesim arasında büyük yer tutan mühendislerin,zaman içerisinde daha makineleşmiş ve belli komutları yerine getirip problemleri çözen robotlar haline gelmesi durumuna soktuğu aşikardır.
           Burada durumu değerlendirmek için robot mantığını ele alalım.Kendisine öğretilen herhangi bir fonksiyonu,dışarının yardımı olmaksızın ilgisi olduğu problemi çözmek için kullanan cihazlara robot diyoruz.Robotlar şu an hayatımızın içerisinde büyük oranda yer tutmasa da,gelecekte yaşantımızın,aynı cep telefonlarında olduğu gibi,çok büyük bir kesimini işgal edeceği barizdir.Şu an ki hallerinde asimo gibi otonom aygıtların yapılaşması gerçekleşmekte bile.O günler geldiğinde,biz mühendisler her bir fonksiyonu çözen robot mu yapacağız yoksa,belli fonksiyonları çözen robotlar mı?Tembel insanlarız biz elbette ki ikinci seçenek olan uzmanlaşmış robotları seçeceğiz.
           Uzmanlık konusuna değinelim şimdi de.Aydınlanma çağı ile ortaya çıkan sanayii devrimi ve bunların akabinde gelişen sanayileşme,İçinde olduğumuz dünyada,hem emeği ucuzlatıp insanların sırtından aldı,hem de teknik açıdan oldukça geniş yelpazede bir araştırma konusu açtı.Elbette ki çok,çok geniş konular olan mühendislik dallarında her bilginin öğrenilebilmesi,bir insandan beklenemez.Bu sebeple her bir mühendislik kendi ilgilendikleri alanlara ayrıldı.Ardından bu ayrımdan sonra yapılan gelişmeler nitecesinde görüldü ki,''mühendisliği belli bir branşlara ayırmak,mühendislik formasyonu için yeterli değildir.Branşların da kendi aralarında dallanmalar gerçekleştirmesi gerekir.''Sonuç olarak dallar,bunlardan doğan da uzmanlık birimleri oluşturuldu.Böylece bu uzmanlık formasyonunun sonucu olarak her mühendis kendi dallarında geliştirdiği uzmanlık ile o dalın problemini çözmede,şüphesiz en vasıflı kişi olarak var olabilecekti.
           Bu iki ayrı dal arasında fark ediyoruz ki,Bir mühendisin belli fonksiyonları yerine getirecek bir robot yapması ile,sistemin mühendislere belli problemleri çözebilen mühendisler yetiştirmesi arasında bir fark yoktur.Nasıl ki robotların kontrolü kolaydır,uzmanlaşmış,kendi alanı dışında yetkin olmayan bir karakterin yönetimi de o kadar kolaydır.Bu durum ise insanlık kriterlerine uymayacağı aşikar olduğuna göre sonuç olarak görebiliriz ki,kesin ve katı bir uzmanlık,daha perspektifli ve entellektüel bir mühendisin vasfı olamaz.
          Bu durumda diyebiliriz:''Bir mühendisin vasıfları nelerdir?'' diye.Daha doğrusu en temel problem olan ''mühendis nedir?''problemine çözmeye.Bu problem için genel geçer cevaplarımız olduğu barizdir,fakat şunu biliyoruz ki ''Bir mühendis kesinlikle herşeyi bilecek bir server bilgisayar değildir.'' veya ''Bir mühendis,belli fonksiyonları olan,öteki türlü işe yaramaz nitelikte bir robot değildir.'' şeklinde iki sonuç karşısında ne değildir sorusuna cevap verebilmemiz,yetkin bir mühendis olmak karşısında atılması gereken ilk adımlar niteliği taşır.Söz konusu olan şey,yine biz mühendislerin yegane karakteri olan optimizasyonelliktir.Burada bu karakter niteliği ile optimize olmuş mühendis tanımını arayıp bulacağımızı umut ediyorum.